İzleyiciler

Tragedya dergisi

Cehaletin Yüksek Lisansı

Bu Blogda Ara

Blogger tarafından desteklenmektedir.


 

 Önce oturdular ve konuştular; geçmişi ama daha çok geleceği. Ve o tutuldu; atomun parçalanışına, yer çekimin ortadan kalkıp toprağı havalandırışına, birkaç titreşimin bu denli anlamlı olmasına. Sonra gözlerini açtı, saniyeler önce geçirdiği psikotik krizi fark etti.

 Şimdiye kadar ki yazılarımda genel çerçevede hep şunu sorduk: Bilinç nasıl oluyor da var olabiliyor, var olup olmadığından emin olamayacağımız şeyleri kavramamızı sağlıyor? Anlaşılan o ki soru kesinlikle yanlışmış. Asıl sorulası şey: Neden, bilinç denen şey neden bunu yapıyor ve hatta neden kendisini bile sorgulatıyor?

 Bernardo Kastrup tüm bu silsileyi analatik idealizm çatısında bize şu şekilde açıklamış. Evrensel bir bilincin olduğunu ve bu bilincin dissosiyasyona uğramış içerisindeki ufak bilinçler tarafından yetersizce deneyimlendiğinden bahsederek bu durumun sadece bir problemmiş gibi göründüğünden bahsetmiştir. Yani bu ufak bilinçlerin gerçeklik(!) olarak bahsettiği bu fiziksel evren (atomun parçalanışı, yer çekimi, ses) ana, ilk bilincin kendi iç dinamiğidir. 

 Ancak burada çeşitli mekanik aksaklıklar söz konusu çünkü (1) Deneyimlenen gerçekliğin deneyimden ibaret olması yani gördüğün her şey sadece optik bir yan(ıl)sama hatta sadece optik de değil bunlar basitçe birkaç volttan ibaret anlamlar. Gördüğümüz evreni olduğu gibi göremiyoruz ama halen bunun üzerine konuşuyoruz. (1) İçinde peynir dolu olan yoğurt kabına bakarak yoğurdun lezzetli olduğuna karar veriyoruz. Kastrup bunu daha tatlı bir dille şu örnekle anlatmış: bizler uçağın kokpitinde sadece gösterge paneline bakıyoruz. Tam bu gösterge panelinden bahsettiğimiz de ortaya daha farklı bir boyut geliyor çünkü ışınlar iki boyutlu yansır ancak bizler üç boyut algısında yirmi yedi boyutlu bir evrende yaşadığımızı iddia ediyoruz. Ve tabii yoğurt kabı boş değilse.

 Sonra hep yaptığı gibi harikalar diyarına döndü ve beyaz koca tavşanla konuşmaya başladı:
-Şimdi ne yapacaksın Atlas, hayır şöyle sorsam daha iyi ne yapacağız?
-Bence karakteri kandıralım, hayır eski mutlu günlere gömelim
+Hiçbir şey hiçbir zaman eskisi gibi olmaz.
-Gerçekte olmaz, neyse gerçek değiliz hiçbirimiz.

 Bir artı birin iki yapacağı herkes tarafından kabul edilen bir bilgidir. Ancak bu bilgi erişkin bir insan zihninde anlam kazanır. Demem o ki bir aslan bir artı biri algılayamaz yani aslan için iki bir oluş halinde değildir ya da bir bebek için ikinin oluşu yoktur hatta söz konusu dahi değildir. Bu demektir ki muhakkeme oluştan önce gelir. Yıldızların ışığı bütün evreni aydınlatabilir ama biz gözlem yaparak oluşundan önce geliriz. Belki de erişkin, ögelerce doldurulmuş zihinli insan sadece oluş etiketten ibarettir. Bunlar çok cüratkar geliyor belki de. Ancak erişkin insan ve aslan arasında fark empirik yani bu sınıflandırma taksonomik yani yoğurt kabından ibaret oysa peynirin varlığı bile şüphe dolu. Bizden önce nasıl memeliler diye bir şey yoksa, memeliler diye sınıflandırabileceğimiz hayvanlar var ancak memeliler grubu yoksa oluş diye bir şey yok. Biz o sınıflandırmayı yapmamız sadece anlamdan ibaret. Yani oluş ve muhakkeme süper pozisyon halinde basitçe şanssızlığın azizliği.


 Tavşan arkasına döndü ve boşluğa baktı; atomun parçalanışını izledi ya da basitçe güneşin batışını izledi. Ufukta su almakta  tahtası çürümeye yüz tutmuş bir kayık görüldü ve içinde inatla kayık çeken Alice. Tavşan cevap verdi: 
-Kuzey yıldızını görmeseydim de kuzeyde durur muydu?
-Boşluktan cevapladı Alice Kuzey mi?
Tavşan gülümsedi sonra kulakları aşağıya düştü. Karakter ne olduğunu anlamadan etrafını izledi, tüm bu çepeçevre bizi saran yaşam ve kuzey nerede diye sordu içinden. Birkaç saniye sonra Alice bir kağıt verdi karaktere ''al, Bulut atlası tüm sorularının cevabı'' ve gözlerini tavşana çevirdi ''rüyamda kaybolmuşum'' diye.


 (2) Bu kesinlikle cüretkar bir yaklaşım çünkü evrenin kendisin bir bilinci olduğu, evrenin bir bilinç olduğundan bahsediyor Kastrup. Bizler yani ayrı bilinçler aynı bilincin dissosiyasyonları olarak aynı dünyayı paylaşmaya lanetlenmişiz ve fizik kuralları bireysel bilinçlere boyun eğmiyor yani hiç birimiz uçamıyoruz öyle değil mi? Bu açıdan bakıldığında evren bilinci aşkın gibi gözüküyor ve bunun da bizi kuşkusuz evrensel bir bilince iteceğini söylüyor, makul. Düşünce beyinde oluşuyor yani beyindeki fiziksel ya da kimyasal değişimler düşünceyi etkileyebiliyor ancak  düşünce aşkın düşünceyi etkileyemiyor öyle mi? Peki ya aşkın olan da peyniri probler etmiyor olsaydı. Burada bir interaksiyon problemi var yani aşkın gösterge panelinden bağımsız ancak panelin tek varlığı aşkınla alakalı.


 Karakter kağıda baktı ve okumaya başladı: Şehrin kıyısında, ufacık bir derenin kıyısında ihtiyar bir söğüt ağacı vardır dallarıyla akan suyu okşayan. Ne zaman kaçmak istese buraya, bu ihtiyar söğüt ağacının gölgesine gelirdi. Adeta inzivaya çekilir, kendiyle baş başa kalmanın hazzını yaşardı. Karakter sürekli etrafını izleyen biraz gerçek dünyada biraz kafasının içinde yaşayan biridir ve bundandır dalıp gitmeleri, dünyayı kesit kesit yaşaması.

18.09.23 Kadir YURTTAŞ




Share
Tweet
Pin
Share
No yorum
Newer Posts
Older Posts

kategoriler

felsefe ruh varlık şiir
  • Medeniyet demo
    İnsan, yaratılmışların en değerlisi daha doğru deyişle en gerçeği. GİRİŞ: İnsan, Biz ve ben Basit bir tanımlama yaparak insanı düşünebilen ş...
  • Somnium dei
        Giriş : Rüyada geçen bir günle, uyanık geçen bir günün ağırlığını tartmak istersek, ...

Blog Archive

  • Ağustos 2025 (1)
  • Temmuz 2025 (1)
  • Ocak 2025 (1)
  • Eylül 2023 (1)
  • Ocak 2023 (1)
  • Kasım 2022 (1)
  • Ağustos 2022 (1)
  • Temmuz 2022 (3)
  • Nisan 2022 (4)
  • Mart 2022 (2)
  • Şubat 2022 (1)
  • Şubat 2020 (1)
  • Aralık 2019 (1)
  • Kasım 2019 (3)
  • Ağustos 2019 (5)
  • Haziran 2019 (2)
  • Nisan 2019 (1)

Created with by BeautyTemplates