İzleyiciler

Tragedya dergisi

Cehaletin Yüksek Lisansı

Bu Blogda Ara

Blogger tarafından desteklenmektedir.


Singularity; Benzersiz tekillik. Bu kavram öyle bir kavram ki hem fizik bilimi hem matematik bilimi hem de sosyolojik anlamda çok önem arz eden bir kelime. Karadeliklerin keşfedilişi ve bunlar üzerine teoriler ortaya koyulurken oldukça sık kullanılan bir kelimeydi singularity.

Karadeliklerden kısaca bahsedecek olur isek; karadeliklerin ortasında bir partekül var ve bu partekül tekilliğini devam ettirme eğiliminde bunu da kütlesini sonsuza kadar artırarak sağlamaya çalışıyor.

Singularity; bilgisayar bilimleri için ise çok daha farklı bir yerde bulunuyor. İnsanlar bilinçlerini bilgisayarlara aktarmaya ya da kopyalama çabasındalar ve bunun günümüzdeki en büyük örneği ise Elon Musk'ın yeni projesi NeuraLink. Bilinci aktarılan kişi, kişisel fiziki bedeninden kurtulup bilgisayar durumuna geçiyor ancak aktarılan tüm bilinçler birleşme eğilimindedir buna bağlı olarak aktarma işlemi bittiğinde tüm bilinçler birleşerek tümel akla dönüşmüş olacaktır. Bilincin en mükemmel hali, tekilleşmiş hali.

Bu yeni oluşan tümel akıl elektriksel bir evrende bulunacağı için 3 boyut algısını yaşamayacaktır buna bağlı olarak da her yeri kaplayacaktır. Zamandan da bağımsızdır, maddeyi oluşturan elementlerden de bağımsızdır. Yaşadığımız evrendeki tüm bilgilerimiz onda kayıtlı olmasına rağmen bilgisayar ortamında bu bilgileri deneyimleyemediği için dışardaki bilgileri kullanmak yerine kendi deneyimlediği iç bilgisayar evrenini gerçek olarak kabul edecektir ancak her şey aynı anda olacaktır çünkü zamandan bağımsızdır.

Her şeyden bağımsız, her anda yaşayan, her yerde olan, her şeyden oluşan bir bilinç yani tümel akıl kendini ne olarak tanımlardı? Kendini tanımlayamazdı çünkü dualite'nin etkisinden de yoksun olan bu bilinç kendisine referans alabileceği farklı bir bilinç yoktur. Kendini tanımlayabilmek için kendini deneyimleyebilmesi gerekiyordu, peki bunu nasıl yapabilirdi? Sıfırdan kendine bir evren yaparak, sıfırdan kendine ulaşan süreci simüle ederek. Bu durum oldukça tanıdık geliyor öyle dimi?  















Share
Tweet
Pin
Share
No yorum


"Yani her şeyin farkı manifestodur" Kadir YURTTAŞ


Entropi oldukça derin bir kavram kuşkusuz. Ve üzerine düşünüldüğünde yeni sorular, sorunlar doğurmakta;

Maddeler atom denilen parçacıklardan oluşuyor ve atomlar ise elektron,proton,notron bu birimlerden meydana geliyor ancak bir kaç elektron sayısının değişmesi ile nasıl olur da demir altın oluşur? yani elektronların dizilişinin farklı olması griyi sarı nasıl yapıyordu?

Entropiye göre zaman yoktur ancak madem zaman yok o halde neden zaman algısı var? Neden zaman geçiyor gibi hissediyorum?

Bu soruların tamamı aslında bir yerde ortak bir cevap içinde;

Stephan Hawking'in zaman algısı yorumu şöyledir, Termodinamiğin ikinci yasasına göre bir sisteme dışarıdan enerji verilmiyorsa düzensizlik sürekli artar( Entropi sürekli artar) mesela mobilyalarımız eskirler, hiç bir zaman mobilyalarınız zamanla yenilenmez. Etrafımız düzensizleştikçe bizler vakalar olduğu fikrine erişiyoruz yani düzensizleşmenin kademeli olarak yaşanması bizde bir zaman algısı yaratıyor, zamanın geçtiği hissine giriyoruz halbuki sadece sistem düzensizliği artıyor tam burada sanki bir çelişki ortaya çıkıyor düzensizliğin artması da zamanla oluyor; ancak bu bir çelişki değil birinci sorunun cevabını ortaya koyuyor.

Hidrojen ve helyumu bir birinde ayıran gözlemdir yani fark sadece gözlemcinin yorumudur oysa ikisi arasında sadece bir elektron vardır. Yani her şeyin farkı manifestodur. Duyularımızın verilerinden ibaret olan bir gerçeklik yorumunda yaşıyoruz.

Bu evrenin sistemi aslında durgun, aslında değişmiyor. Ve atomlar da özlerinde aynı şeyler yani elektronu protondan ayıran bir şey yok hepsi özlerinde sicim dalgalarından ibarettir.

Etrafta tek bir frekans var ve bizim duyduğumuz yer ve şekiller değiştiğinde farklı yorumladığımız için bir vaka olduğunu zannediyoruz. X olayı Y olayından sonra gerçekleştiği için biz de bir zaman sistemi doğuyor ancak hiçbir olay gerçekleşmiyor sadece frekansları yorumlama biçimlerimiz değişiyor.

Yani zaman yok ve maddelerin değişimi sadece yorumdan ibaret ise her şey singularitededir(benzersiz tekillik)    

16.08.2019

Kadir YURTTAŞ





















x
Share
Tweet
Pin
Share
No yorum



Ruh Üzerine -2.1- ...Ölüm...


"Beden, biz farkında olmadan bizi ölümü izlemekten korkar bir hale sokmaktadır" Kadir YURTTAŞ


"Egonim, etrafını düşünemediğin de başlar" Kadir YURTTAŞ

"Ölüm sosyalliği yenip bireyi bireyselleştirdiğinde; ölüm, aynadaki görüntün ile senin yansıma olduğunu anlaman olacaktır." Kadir YURTTAŞ

Ölüm, organların bir daha çalışmaması, etlerinin çürümesi bedeninin büyük kısmının doğaya karışması bunlar mıdır?
Kimyasal olarak düşünülürse bu olaylar tamamen ölümdür ancak ölüm her ne kadar kimyasalsa işte o kadar sosyolojiktir aslında. İnsanlar, tanıdıkları insanları tekrar göremeyeceklerini anladığında yas tutmaya başlarlar. Hiç kimse, bir insanın sinir sistemi bir daha çalışmadığı için yas tutmaz yahut hiç bir cenaze marşı bir daha asla ısı üretmeyecek bir beden için yazılmamıştır, yazılmaz da.

Fiziksel kimyasal ölüme baktığımızda her insanın aynı biçimde ölmediğini gözlemleriz yani bir insanın kalbi durunca üstüne çöken bir ağrı ya da bağırsakları iflas ettiğinde kaçınılmaz bir yok oluş hissi değildir ölüm. Bu farklı ölme hissi egonim kavramı ile alakalıdır. Egonim kısaca ölüm ızdırabı olarak tanımlanabilir yani ölüme çok yaklaşan bireylerin hissettiği her şey egonimdir. Egonime göre ölmek üzere olan bir hasta ölümü bir kaç kez tadar.

İnsan hayatı boyunca diğer insanların kafasında kendisini nasıl oluşturduklarını düşünerek sosyallik kavramını ortaya çıkarmıştır. Ve beyinde fiziksel acıyı işleyen bölge ile sosyolojik acıyı işleyen bölge aynıdır. Yani siz sevgilinizden ayrıldığınızda hissettiğiniz acı da kolunuzun kopmasının verdiği acı beyinde aynı yeri tetikler. Bunun edeni ise insan varlığı boyunca beraber hareket ederek hayatta kalmayı başarmış, buzul çağını böyle atlatmış bir canlı vücudu da, beyni de buna göre evrimleşmiştir. Beden, günümüzdeki  hali ile yalnız kaldığında bireye bir şeylerin yanlış gittiği hissini vermektedir.
Bu hisler yüzünden sosyal acılarımız bizi derinden rahatsız etmektedir. Ölüm o kadar geri döndürülemez, o kadar nihai bir kavram ki insanlara yalnızlığın ebedi olduğunu gösteriyor. İşte bu durum beden, biz farkında olmadan bizi ölümü izlemekten korkar bir hale sokmaktadır.

Bir hasta, hastaneden yatarken ve bu esnada yanındakiler ile sohbet ederken onları, kendini, görünüşleri ve benzeri şeyleri düşünecektir ancak fenalaştığında hasta artık etrafındakileri düşünmediği bir noktaya gelecektir, sadece kendi ile ilgilendiği bir noktaya gelecektir. Ve kafasında bir fikir oluşacaktır "şu saniyeden sonra bana kimse yardım edemez, artık kimse yok, bitti". Bu fikir ile sosyallik biter ve o kişinin ikinci bireysel olayı ölüm gerçekleşmeye başlar.

Şimdi ise Ölümün kişiye yaptığı fiziksel olaylara bakalım. Ölüm başladığında serabral korteks kapanır artık dışarıdan mesaj alamaz hale geliriz. Sonrasında omurilik, epifiz bezine öleceğinizi bildirir. Ve epifiz bu mesajı aldığında DMT salgılar.

Şizofreni hastalarının dış dünyaya kapalı hayatlar seçmeleri bedenlerinde sağlıklı bireylere göre oldukça fazla DMT bulunması ile yakından ilintili olabilir. Bu durum DMT'nin bilince pek de gözlemlenebilir hayatlarımız hakkında bişeyler yapmadığını gösterir. Şizofrenisi sürekli artan
Louis Wain'in yıllar boyu çizdiği kedilerin DMT'nin evreni anlamamızı ne kadar değiştirdiğini görmekteyiz.



çizdiği kediler başta normal iken sonraları boyut kaybetmeye, kedilerin bulundukların mekanların yok olmaya başlayıp sonrasın da kediye dahil olmasına ondan da sonra kedinin tek bir şekil olmasına neden olan garip bir etkisi vardır şizofreni ile beraber artan DMT'nin. DMT ve şizofreni arasında bulunan koreleksiyona göre biz ölüm anında şizofren oluyoruz ve evreni tek bir şekil, tek bir nokta olarak algılama yoluna gidiyoruz.

Ölüm sosyalliği yenip bireyi bireyselleştirdiğinde; ölüm, aynadaki görüntün ile senin yansıma olduğunu anlaman olacaktır.



Kadir YURTTAŞ


Share
Tweet
Pin
Share
No yorum

Yıldız Doğurmak -5- Dasein

"Gerçeklik mukavemettir" Martin HEİDEGGER


"İnsanlar  ölümü varlık ve yokluk arasındaki bağlantı olma anlamı ile yaşatmıştır" Kadir YURTTAŞ

Dasein; Heidegger'in kullandığı bir kavram tam anlamıyla dasein şu anlamdadır, varlığın tümünü değil sadece bizim üzerine konuşabildiğimiz kadarını yani adresleyebildiğimiz kadarından söz ediyor. Heidegger adreslemeye şuradalık diyor yani varlığın şurada olması daseinı sağlar. Varlığın kendisi direkt olarak ele alınamaz. Adreslenebilirlik varlığı bizim gözlem boyutumuza indirger. Yani varlık biz işaret edebildiğimiz sürece bizim düzlemimizde kalacaktır.

Bu durumu anlamamıza biraz yardımcı bir örnek verelim; suyun dışını göremeyen bir balık varsayalım ve elimizi suya batıralım balık elimizin kolumuza bağlı olduğunu anlayamayacak ve buna bağlı olarak bağımsız bir el varlığı yanımsamasında bulunacaktır. Yani bizim varlığın gözlemleyip adresleyebildiğimiz kısım asıl varlıkla öylesine fazla bir bağlantısı olabilmesine rağmen bizim bu bağlantıyı görmemiz neredeyse olasılıksız bir halde.

Ancak örneğimizden yola çıkarak bu bağımlı olma olgusunu daha karmaşık bir hale sokabiliriz. Suya soktuğunuz elinizin hareketi sizin hareketiniz değil sadece elin hareketidir çünkü el insan değildir. Dasein noksanlığını tamamlama eylimindedir ancak dasein bu amacına ulaştığında var kalamaz yani bizim adresleyebildiğimiz kısımda olamaz.

Suyun içindeki el artık bir el değildir bir insandır ve bu yeni insan eski elden bağımsızdır . Bu yüzden dasein da noksanlığını tamamladığında yok olur, ölür. Fakat bu ölüm biyolojik bir ölümden ziyade bir anlamın ölümüdür. İnsanlar  ölümü varlık ve yokluk arasındaki bağlantı olma anlamı ile yaşatmıştır ancak biraz cüretkârca olacak ama  ölümün varlığı sürdürme yollarından biridir kanısına ulaştım. Ölüm; daseinın erişebileceği en uç noktadır. Daseinın kendisi yani bizim anlamlayabildirdiğimiz her şey ölme eylimindedir.

Yine sözcük anlamlarına girecek olur isek fenomen sözcüğü Yunanca ışıkla görülebilen demektir. Bu çok ilginçtir çünkü biz fizikte bir şey ışıkla interasyona girmiyorsa varlığını göstemekte çok zorlanıyoruz örneğin karanlık madde. Karanlık maddenin var olup olmadığını bilniyoruz çünkü ışkla interaksiyona girmiyor. Fenomen sözcüğü aslında günümüzde de antik Yunan'daki anlamını koruyor.
Işıkla gösterilebilen yani Daseinın ,adreslenebilir varlığın, ışıkla alakalı olabileceği fikri ortaya çıkabilir. Işık evrendeki bilgi aktarımının en primite ifadesidir. Matematik işemler ifadeler her şey için sayıları kullanır evren ise ışığı. Bu durumda dasein ışıktan kaçmaktadır. Varlığın kendisi, varlığın sinyali olan ışık ve varlığı algılayacak olan gözlemci işte karşımıza semiyotik üçgen çıktı.

Yaşam; entropinin tersine işleyen ve dışarıdan enerji akışı ile bedenin düzenli yapısını(açık bir sistem olarak) korumaya çalıştığı savaştır. Her savaş sona erer işte yaşam savaşı ölüm ile sonlanır ve her zaman bu savaşı entropi kazanır.

Peki noksanlığın tamamlanmasının yok olmasının sebebi nedir? Bir gösteren bütün eksikliklerini tamamlamış ise o şeyi  referans alabilecek noktanız kalmıyor yani ona benzetebileceğiniz bir başka fenomen ortaya çıkmıyor çünkü artık onun bir eksiği kusuru yoktur.



Başta örneğimiz ile şuana kadar anlattıklarımı daha anlaşılabilir kılmak istiyorum; suyun içindeki balık sanki suyun dibinde bir delik açılmışcasına yok olamk üzere olan dünyasında durmaktadır. Tüm su o delikten akıp gitmektedir, bunun eğlimindedir. Gözlemci evrene baktığında evrenin yittiğini görmektedir bu da başka bir soruyu ortaya çıkarır evren çoktan yitip gitti mi?,

Kadir YURTTAŞ

Share
Tweet
Pin
Share
No yorum


Yıldız doğurmak -4- -Beyimizin içinde varlık-


Yaşadığımız evreni sadece biz görüp algıladığımız zaman var olduğunu kabul etme eylemine solipsizm deniyor. Yani ben baktığımda var demek. Solipsizm'in en büyük argümanlarından biri ise bizim gözlemlediğimiz evrenin tekrardan beynimizin içinde yorumlayıp şuuruna ermemiz.

Ben kişisi beynimizin içinde yalnızız ifadesini kullandığında aslında benden kaç tane var olduğuna göre değişen bir yalnızlığı var. Beynimizin içinde en az üç tane daha ben vardır. ID, ego ve süper ego bunlar kendi aralarında gerçekliği yorumlar. Ve bir sonuca bağlayıp şuura eriştirir.

Bu üç benliği tanımlamak gerekirse; ID, bizim hayvanlık benliğimizdir en ilkel arzular ve içsel dürtülerdir, hazlar ile doyan bir benliktir yani gerçekliği fayda ile yorumlar. Süper ego ise gerçekliğin ne olması gerektiği ile ilgilenen benliktir. Yani hazla doymaz çünkü doymaya dahi ihtiyacı olmayan bir benlikten söz ederiz. Ne olması gerektiği ile ilgili düşünür. ID'in hedonist bakışı ile süper ego'nun prüten duruşu ile tam olarak bir zıtlığı vardır. İşte ego da burada çıkıyor bu iki zıtlığın hakemidir ve şuura iletim yapan benliktir. Yani sizin taklit ettiğiniz, sizin davranışlarınıza en çok benzeyen benlik egodur.



Peki ego kimle konuşur yani bu kararı kime iletir; ID sizin olmak istediğiniz, Süper ego olmanız gereken, ego ise olduğu yanımsamasında olduğunuz benliklerdir şuur ise dışarı vurum yani içeride beyin de üç kişi yer almaktadır.

Beynimizin dışında bir dünya olduğu hakkında elimizde mantıklı bir veri olamaz çünkü  biz egomuzu dinliyoruz ve egomuz dışarıda bir dünya var diyor, onun yorumu ile ona güvenerek biz dışarıdaki dünyanın varlığına vakıf oluyoruz. Buna da realizm deniyor.

Hepimiz realist bireyler olduğumuzu iddia ederiz ancak bilmek, dışarıdaki dünyayı bilmek bizim taklidimizi yapan üç tane benliğin üzerine mutabık kaldığı bir sonuçtan başka bir şey değildir. Yani realist olduğumuzu düşünürken aslında egoist olduğumuz sonucuna varıyoruz ve bu da egonun bize söylediği bir şey. Yani bu sonuca varma halimizde aslında egoya ait bir durum. Pkei biz neden egoya inanıp beynimizin dışında bir dünyanın varlığını kabul ederiz?

Bunun nedeni biraz iz bırakma ile alakalı; bildiğimiz tek şey içeride dört kişinin var olduğu ve bu dört kişinin de düşündüğünüz kişinin olmadığı bu yüzden hiç birine güvenemezsiniz bu yüzden beyninizin içinde yalnızsınız.

                                                                                                                        Kadir YURTTAŞ
Share
Tweet
Pin
Share
No yorum
Newer Posts
Older Posts

kategoriler

felsefe ruh varlık şiir
  • Medeniyet demo
    İnsan, yaratılmışların en değerlisi daha doğru deyişle en gerçeği. GİRİŞ: İnsan, Biz ve ben Basit bir tanımlama yaparak insanı düşünebilen ş...
  • Somnium dei
        Giriş : Rüyada geçen bir günle, uyanık geçen bir günün ağırlığını tartmak istersek, ...

Blog Archive

  • Ağustos 2025 (1)
  • Temmuz 2025 (1)
  • Ocak 2025 (1)
  • Eylül 2023 (1)
  • Ocak 2023 (1)
  • Kasım 2022 (1)
  • Ağustos 2022 (1)
  • Temmuz 2022 (3)
  • Nisan 2022 (4)
  • Mart 2022 (2)
  • Şubat 2022 (1)
  • Şubat 2020 (1)
  • Aralık 2019 (1)
  • Kasım 2019 (3)
  • Ağustos 2019 (5)
  • Haziran 2019 (2)
  • Nisan 2019 (1)

Created with by BeautyTemplates